Ekonomi ne kadar zorluk çıkarırsa çıkarsın, kadınların mutfaktaki ustalığı her defasında hayranlık uyandırıyor. Çünkü kadın, mutfağa yalnızca yemek pişirmek için girmez; elindekini berekete dönüştürmek, kısıtlı imkânlardan doyurucu sofralar kurmak için girer. İşte bu yüzden mutfak, aslında bir yönetim merkezidir.
Bugün sofralarımıza baktığımızda, çoğu zaman “az”dan “çok” çıkarıldığını görürüz. Kadınlar, ellerinde ne varsa ondan bir zenginlik yaratır. Azıcık bulgurdan koca bir tencere pilav, birkaç sebzeden renkli bir yemek… Bu yalnızca yemek değildir; hayatı yeniden üretme, yoktan var etme sanatıdır.
Kış hazırlıkları bunun en güzel örneğidir. Turşular, tarhanalar, reçeller, konserveler, mantılar… Her kavanozun içinde sabır vardır, emek vardır, gelecek günler için güven vardır. Bir yandan aileyi doyuran bu ürünler, öte yandan pazarlara, hatta e-ticaret sitelerine taşınarak yerel ekonomiye de katkı sağlar. Kadın kooperatifleri sayesinde bu emek, evin ötesine geçer, kazanca dönüşür.
Kadınların mutfaktaki rolü çoğu zaman göz ardı edilir. Oysa her yemek, geleceğe bırakılan bir izdir. Kadın emeği; yaşamı, sağlığı ve kültürel mirası ayakta tutar. Belki adı duyulmaz, belki manşetlere çıkmaz ama toplumun en güçlü liderliği tam da burada gizlidir.
Bugün ekonomi ne kadar sıkıntılı olursa olsun, kadınlar yine de sofralarımızı donatmayı başarıyor. Kısıtlı malzemelerle hazırlanan yemekler, aslında bir direncin, bir kararlılığın sembolüdür. Kadın, üreterek var olur; ürettikçe de bu toplumun en güçlü üreticisi olmaya devam eder.
Unutmayalım: Her kavanoz, her yemek, yalnızca midemizi değil, geleceğimizi de doyuruyor.