Yeni bir yıla girdik.
Ekranlarda tanıdık cümleler dolaşıyor yine: “Umut dolu bir yıl olsun”, “Her şey çok güzel olacak”, “Yeni başlangıçlar”…
Oysa hayat, televizyon stüdyolarındaki ışıklar kadar parlak değil.
2026’ya girerken, çoğumuz için takvim değişti ama dertler aynı kaldı. Çünkü her yıl başında “başlangıç” sandığımız şeylerin aslında yarım kalmış hikâyelerin devamı olduğunu artık daha iyi biliyoruz. Bir yıl bitiyor ama borçlar, kaygılar, hastanelerin soğuk koridorlarında bekleyen umutlar bitmiyor.
Televizyon haberlerini sunan yüzler gülümsüyor. Grafikler, sloganlar, süslü cümleler…
Ama ekranın öte yanında bir ülke var:
Sessizce geçinemeyenler,
İçine atanlar,
“İdare ederiz” diyerek ayakta durmaya çalışanlar…
Ve en çok da sağlığın ne kadar hayati olduğunu geç anlayanlar.
Bu yıl, hepimize bir şeyi acı bir şekilde öğretti:
Para kaybedilir, zaman telafi edilir; ama sağlık gidince, geriye sadece pişmanlık kalıyor. Bir hastane sonucu, bir teşhis, bir bekleyiş… Hayatın bütün planlarını tek cümlede altüst edebiliyor.
2026, mucizelerle gelmedi.
Ama belki de bu yüzden daha gerçek.
Daha çıplak.
Daha dürüst.
Artık biliyoruz ki yeni yıl; her şeyi sıfırlayan bir sihir değil.
Yeni yıl, taşımaya devam ettiğimiz yüklerle barışmayı öğrenmek.
Yeni yıl, küçük iyiliklere tutunmak,
Yeni yıl, sağlıklı bir güne uyanmanın bile büyük bir şans olduğunu fark etmek.
Ekranlarda anlatılan başka, sokakta yaşanan başka.
Ama bu ülkenin gerçeği; sabretmeyi bilen, yarasını içine bastıran ve yine de umut etmekten vazgeçmeyen insanlarda saklı.
2026, belki kolay bir yıl olmayacak.
Ama gerçek olsun.
İçten olsun.
Ve en çok da insanı unutmayan bir yıl olsun.

